
Erkek Kıyafeti |
 |
 Kadın
kıyafeti |
Antalya, Burdur,
Isparta, illeri ile Muğla'nın doğusu, Denizli'nin güneydoğusu, Afyon'un
güneyini içine alan bölgeye 'Teke Bölgesi' adı verilmektedir. Antalya'nın
büyük bir bölümünün Teke Bölgesi içerisinde yer alması nedeniyle bölgenin
belirtilen illeri ile benzer özellikler gösterir. Ancak Teke Bölgesi
dediğimiz bu bölge; Yörük yaşamının ve iskanının yoğun olduğu bir yerdir.
Bölgede yüzlerce yıl sosyal ve kültürel kimliklerini geliştiren Yörükler
yazın yaylada, kışın da sahilde sürdürdükleri konar-göçer yaşamın etkisiyle
çok fazla iç içe girmiş bir kültürel yapı gösterir.
Bölgemize yeni yerleşmiş Sarıkeçili Yörüklerinin yanı sıra;
Karakoyunlu, Karakeçili, Yeniosmanlı, Eskiyörük, Honamlı, Töngüçlü, Hayta,
Çakalyörük aşiretlerinin iskan etmiş olmasından kaynaklı etkin bir yörük
kültürüyle karşılaşılır. Ancak bölgede yaşayan "Tahtacı" adı verilen Alevi
Türkmenlerinin de yöre kültürü üzerinde azımsanamayacak bir etkiye sahip
oldukları söylenebilir. Özellikle Kuzeyde bulunan Elmalı ve kuzeybatıda
bulunan Kumluca, Finike ilçelerine yerleşen bu Türkmen aşiretleri de
kendilerine has kültürel öğelerle bölge kültürüne önemli katkılarda
bulunmuşlardır.
Yukarıda bu kültürü yansıtan kıyafetlerden bazıları sergilenmektedir.
(Kaynak:Antalya H.E.M)

|
ELMALI'DA ALANYALI BİR TEKKE
OZANI
KAYGUSUZ ABDAL
Kaygusuz Abdal, II.Murat devrinde (1421-1452) yaşamış; Alanya'da başlayan
serüveni Elmalı'ya, oradan da Mısır'a kadar uzanmıştır.
Kaygusuz Abdal'ın yaşamı çeşitli söylentilerle doludur.
Bir söylentiye göre, Karamanoğulları devrınde, Alanya Beyi'nin Gaybi adında bir
oğlu vardır. Ele avuca sığmayan, geçit vermez dağlarda at koşturan, cirit atan
oğul, zamanının büyük bir bölümünü geyik ayında geçiriyormuş. Bu çevrede dağlar
birden bire yükseldiğinden, avcılık bugün bile sevilen bir spordur bu bölgede. 0
devirlerde okla avlanılırmış. Gaybi de bir gün yine okunu yayını hazırlamış, şu
dağ senin, bu dağ benim derken bir alageyiğe rastlamış. Arkasından yıldırım hızı
ile at sürmüş, ancak yakalayamayacağını anlayınca, yayını germiş, okunu
fırlatmış. Fırlatılan ok hedefini bulur, fakat geyik bir türlü yere yıkılmaz. Gaybi'nin oku
koltuğunun altında, geyik kanını akıta akıta rüzgar hızı ile koşar. Gaybi de
arkasından. Geyik önde, Gaybi arkada, dere tepe aşarlar. Efsane bu ya; ta Alanya
Dağlarından Elmalı yöresine geçerler. Elmalı Ovası'nı bir uçtan bir uca geçen
yaralı alageyik sonunda, bugünkü Tekke Köyü'nde bulunan Abdal Musa Dergahı
kapısında kaybolur gider.
Bey oğlu Gaybi kan ter içinde dergahın kapısına dayanır. Birkaç derviş onu
karşılayarak, ne istediğini sorarlar. Gaybi olup biteni anlatır. Dervişler:
"Biz, böyle bir alageyik görmedik", derler. Gaybi ısrar eder, çekişme büyür. Tam
bu sırada dergahın, nur yüzlü, yaşlı şeyhiAbdal Musa kapıda belirir ve
gürültünün nedenini sorar. Anlatırlar. Abdal Musa cübbesinin önünü aralar,
koltuğunun altına saplanmış oku göstererek:
"Oğul, attığın ok bu mudur?"
der. Bey oğlu oku görür görmez tanır.
"Evet bu.. Benim okum. Onu,
sapındaki gümüş halkasından tanıyorum."
Böyle der ama, kendinden de
geçer. Artık bundan sonra onu bu dergahtan kimse ayıramaz. Adını, sarayını
unutur. Abdal Musa'nın Kaygusuz Abdal adında bir dervişi, dervişlikten öte onun
gerçek bir ozanı olur.
Gaybi'nin babası günlerce, haftalarca oğlunu arar, bir turlu bulamaz En sonunda
haber alır ki, Elmalıda Abdal Musa'nın dergahındadır. Haber gönderir, oğlu
gelmez. En sonunda yanına askerlerini, adamlarını alıp, Elmalı üzerine yürür.
Söylentiye göre, Tekke Köyü ile Akçeiniş Köylerinin 3-4 km yakınındaki bir
tepenin yanında Alanya Beyinin adamları ile Abdal Musa Dergahı'nın erenleri
karşı karşıya gelirler. Bunun sonucu ne olmuş bilinmez ama, Alanya Beyi her ne
yaptı ise, Gaybi'yi geri getiremez. Gaybi,
Hind'den bezirganlar gelir
yayınır,
Pişer lokmalar açlar doyunur,
Aşıkları gelir bunda soyunur,
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya..
diye Abdal Musa'ya bağlılığını
dile getirir.
Yunus için Tapduk Emre ne ise,
Kaygusuz Abdal için de Abdal Musa odur. Kırk yıl hizmetine koşar, kırk yıl
ocağında pişer. Bu ocakta pişmeyenler, nasıl gelmişlerse, kaskatı yine öyle
giderler, ham ruhlular, gönül adamı, olgun olmayanlar da vardır. Kaygusuz Abdal,
bir taşlamasında şöyle der:
Bir kez aldım ben andan Kaz
değilmiş be bu, azmış,
Boynu da uzun borudan Kırk yıl Kafdağı'nı gezmiş,
Kırk Abdal kanın kurudan, Kanadın kuyruğun düzmüş,
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz. Kırk yıl oldu kaynatırım kaynamaz.
Sekizimiz odun çeker, Kaygusuz
Abdal n'idelim,
Dokuzumuz ateş yakar, Ahd ile vefa güdelim.
Kaz kaldırmış başın bakar; Kaldır postu biz gidelim,
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz. Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaza verdik birçok akçe,
Eti kemiğinden pekçe,
Ne kazan kaldı ne kepçe,
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaygusuz'un şiirlerinde çekici
bir sadelik vardır. Engelsiz akan ırmaklar gibi Çağlar gider.
Abdal Musa'dan gerekli eğitimi gören ve orada Kaygusuz Abdal adını alan Gaybi,
40 yıl dergaha hizmet etmiş. Derler ki, Yunus örneği gibi, dağdan odun
getirirken devamlı doğru odunları getirir, eğri odun bu dergahın kapısından
giremez, dermiş. Zaman geçmiş Kaygusuz Abdal yetişmiş, Anadolu'yu karış karış
gezerek, kendisini gerçek yolunda Anadolu'yu aydınlatan bir görevli saymıştır.
Onun nerede, ne zaman öldüğü tam kesin olarak bilinmemekle birlikte,
şiirlerinden, Osmanlı Padişahı II. Murat devrini yaşadığı, onun ordusu ile
Rumeli'ye gittiği, bu bölgede geziler yaptığı anlaşılmaktadır. Onun bir Divanı,
Dolapname adlı bir Mesnevisi, bir de Budalaname isimli bir eseri vardır. Bütün
eserleri, İstanbul Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde yazma bir ciltte toplanmıştır.
Kaygusuz Abdal'ı, obeşinci Yüzyıl Anadolu'sunu aydınlatan, ana diline bağlı
ozanları arasında başta saymak gerek. Kaygusuz, devrinin açık sözlü Yunus'udur.
O'nun gerçeküstü, sembolik şiirlerinden biri şöyledir:
Kaplı kaplı Kaplumbağalar
Kanatlanmış uçmaya
Kertenkele soyunmuş,
Kırım suyun geçmeye
Bir karınca devenin
Tepmiş oyluğun ezmiş
Bir budunu götürmüş
Dönüp ister kaçmaya.
Kelebek ok yay almış,
Aba şikara çıkmış,
Domuzları korkutur
Ayıları kaçmaya.
Domuz düğün eylemiş
Ayı ya kızın vermiş
Maymun sinde getirmiş
Kaftan gömlek biçmeye
Leylek koduk doğurmuş
Havda zurna çalar
Balıklar kavağa çıkmış
Söğüt dalın biçmeye
Ergene'nin Köprüsü
Susuzluktan kurumuş
Edirne Minaresi
Eğilmiş su içmeye.
Deve hamama girmiş
Dana dellaklık eder
Su sığırı natır olmuş
Nöbet ister çıkmaya
Kaygusuz'un sözleri
Hindistan'ın kozları
Bunca yalan söyledim
Girer misin uçmaya.

ABDAL MUSA TURBESİ :
Elmalı'nın 15 km güneyinde Tekke Köyde Hacı Bektaşi
Veli Halifelerinden Abdal Kara Musa'nın türbesi ile onun öğrencilerinden
Alaaddin
Kaygusuz Sultan'ın Mezarı vardır. Yanında bir Bektaşi Tekkesi kuruimuştur. 13.
yy'da
inşa edildiği anlaşılan tekkenin, türbe üzerinde bulunan iki yazıtına göre 1855
ve
1910 yıllarında onarım görmüştür. Son kez ise 1968 yılında Vakıflarca
onarılmıştır.
EVLİYA ÇELEBİ'NİN ANLATIMI
İLE AL.-İ ABA FUKARASI
ABDAL MUSA BABA ZİYARETGAHI
Dağ eteğinde yüz ev vardır. Abdal Musa vakfıdır. 0 tekkenin onarımına, yiyip
içeceğinden sorumludurlar. Bu köyün güneyinde etrafı dört bin adımlık bir bağ
ortasında bir ulu kubbe altında Abdal Musa Baba gömülüdür. Bir sivri Kubbedir.
Alemi altındır. Peygamber soyundan Hacı Bektaşi Veli kullarındandır. Uzak
ülkelerden gelen seyyahlar işaretlerimiz olsun diye dizgin, yular, savaş zırhı,
boynuzlu boru, dervişlerin hindistancevizi kabuğundan kablarından asmışlar.
Hakir kapısına şu beyti yazdım:
Pişva-i tarik-i al-i aba
Merkad-i pak tekye-i Musa Baba
Kubbenin dört tarafı bahçedir.
Onun dışında misafirhane ve meydanlar, mutfaklar, mescitler, akarsular, köşkler
vardır. Üçyüzden fazla başı ayağı çıplak dervişler gece ve gündüz ibadetle
meşguldürler. Gelip geçene nimetleri boldur. Fukara meydanı önünde söğüt, çınar,
kayak ağaçları ile süslü çimenlik, fukara yeridir. Orada bir namazgah köşkü
vardır. Bir de bir su kaynağı vardır ki, hasta içse sıhhat bulur. Derler ki,
Musa Baba bu tekkeyi inşa ettireli ocağında ateş hiç sönmemiştir. Binden fazla
koyunu, bin camusu, on katar katın, binden fazla sığın, 700 kısrağı, yedi
değirmeni, bağ ve bahçesi vardır.
Anadolu halkı bu sultana
inanırlar. Birçok kerametleri görülmüştür. Bunlardan biri şudur:
Tekkenin önü çamurlu olduğundan dervişleri "canım Sultan, tekkenin önü
çamurdur. Gelenler zahmet çekiyor. Himmetinizle bir kaldırım etseniz" derler. "N'ola
güllerim" deyip o gece meşaleleri yakıp, tef ve kudümler, tabıllar çalıp, ortada
tek başına duran dağa topluca gidilip, "selamünaleyküm Ey Allahın Dağı" diyerek
iki rekat namaz kılar ve "Ey Dağ, senden ricam budur ki, bir misafirhane yaptım,
gönüller kabesi yapmak için, peygamberimiz aşkına onikibin taş isterim. Her biri
katır gövdesi gibi ola.. Gelip selam duralar.." deyip hep birden yüksek sesle
dua ederler. "Abdallar "Allah" derler. Birden bir gök gürültüsü şimşek kopar.
Bir müthiş rüzgar eser. Musa baba bütün dervişleri elele vermişlerdir.
Sabahleyin bakarlar ki, tekkenin önü üçbin adım bir kaldırım olmuştur Böyle
nice mucizeleri vardır. Himmetleri hazır ola..

ABDAL MUSA ŞENLİKLERİ

Elmalı da Abdal Musa Türbesi'nin bulunduğu Tekke Köyü'nde her yıl Haziran ayının
ilk haftasında Abdal Musa Şenlikleri düzenlenmektedir. Abdal Musa Türbesi'nin
ziyaret edildiği ve Semah gösterilerin yapıldığı şenlik çevreden gelen halk ile
Tekke Köyü o günlerde büyük bir canlılık yaşamaktadır.

UÇARSU
SÖYLENCESİ
Abdal Musa, tekkesine yeni canlar, müritler kazanmak için sırtında heybesi köy
köy dolaşırmış. Yine Elmalı civarında, Tekke köyü yakınlarında dolaşırken,
Gömbe'nin batısındaki Uçarsu'yun arkasında bulunan bir köye gitmiş. Köy halkı o
kadar fakir, o kadar fakirmiş ki, kuraklık yüzünden ekinleri bir türlü yetişmez
olmuş. Abdul Musa 'ya ikram edecek evlerinde neredeyse bir parça kuru ekmek bile
yokmuş. Abdul Musa bu hallerini görünce çok acımış ve onlara:

- "Ben size su
verirsem, siz de elde edeceğiniz üründen bana pay verir misiniz?" diye köylülere
sormuş. Köylüler:
Ne demek, sen yeter ki bize su sağla, payın sözü mü olur.." diye söz vermişler.
Bunun üzerine
Abdal Musa asasını yere vurarak yerden su fışkırmış. Köylüler buna çok
sevinmişler. 0 yıl da bir bolluk, bir bolluk olmuş ki, deme gitsin. 0 yıl çok
bol ürün sahibi olmuşlar.
Ancak Abdal Musa, hasat bitiminde, köylülerin söz verdiği ürünü almaya
geldiğinde, onu tanımamazlıktan gelmişler. Abdul Musa, "Hani bana ürününüzden
belirli bir pay verecektiniz" diye hatırlatınca:
- "Hadi be
derviş var git işine, bu suyu bize Allah verdi, sen de kim oluyorsun?" demişler.
Abdul Musa, köylülerin bu dönekliğine çok kızmış ve onlara bir bedduada
bulunmuş:
- "Siz yazın
içmeye su, kışın geçmeye yol bulamayın" demiş.
İşte o gün bu
gündür kupkuru dağ yamacında taşlar arasından fışkıran ve adeta uçarcasına gürül
gürül akan sular, yaz aylarında Elmalı ovasına, kışın ise Kaş Ovası'na akar
olmuş. Abdal Musa'nın bedduası tutmuş ve o tarafta oturan köylüler, kışın suyun
coşkulu akmasından geçmek için yol bulamazken, yazın sıcak aylarında da, kaynak
Elmalı yakasına aktığından içecek su bulamazlarmış.
Ne ilginçtir
ki, burada kaynayan suyun Elmalı yakasına bakan bölümü kış aylarında kalın buz
duvarı ile bir set oluşturduğundan her yıl mayıs ayı başına kadar, suyun ihtiyaç
olmadığı aylarda Kaş tarafına akar ve buna o yöre halkı "Şeytan Suyu" adını
vermiş. Mayıs ayından itibaren kaynak başındaki buzlar çözülünce, bu kez suyun
en gereksinim olduğu aylarda Elmalı Ovası'na akmaya başlar. Elmalı tarafında
oturanlar da, gereksinimleri olduğu zaman kendi taraflarına akan bu coşkulu suya
"Uçarsu" adını vermişlerdir.
Bu Suyun
yakınında yer alan dağın tepesinde bir de "Yeşil Göl" vardır. Bu göl kenarında
her yıl Abdal Musa müritleri tarafından, dede önderliğinde cem yapılır, semahlar
dönülür, sofralar kurulur, lokmalar dökülür. Kutsal bir su olarak kabul edilir.

ELMALI
YEŞİLYAYLA GÜREŞLERİ  
Elmalı'da her yıl geleneksel olarak Eylül ayının ilk haftalarında yapılmakta
olan Elmalı Yeşilyayla Yağlı Pehlivan Güreşleri, Kırkpınar'dan
sonra Türkiye'nin en önemli güreş
karşılaşmasıdır. Bir hafta süre ile organize edilen ve 850 pehlivanın katıldığı
güreşler Türkiye'nin en
eski yağlı güreş organizasyonuna sahip olup, yerli ve yabancı turistler
tarafından ilgi ile izlenmektedir.

Anasayfa |
Elmalı | Görülecek
Yerler | Kültür | Yaşam
| İletişim | Fotoğraflar
| Haberler
|